Meme kanseri görülme sıklığının giderek artması ve ortaya çıkma yaşının düşmesi sebebiyle çoğu kadını kaygılandırıyor. Hastalığın erken teşhis edilmesinde; kişinin kendi meme yapısını tanıması, düzenli olarak ayna karşısında elle muayene yapması ve doktor kontrollerini ihmal etmemesi önem taşıyor. Gelişen teknoloji ile birlikte günümüzde kullanılan; ultrasonografi, mamografi, MR ve biyopsi gibi tanı yöntemleri de meme kanserinin erken teşhis edilmesinde önemli bir rol oynuyor. Güven Hastanesi Meme ve Endokrin Cerrahi Bölümünden Radyoloji uzmanları Prof. Dr. Serap Gültekin ve Uzm. Dr. Cemile Aydan İlkme Ercan ile bu yöntemlere dair doğru bilinen yanlışları ve diğer merak edilenleri konuştuk.
Meme kanserinde erken tanı ve teşhisin önemi nedir? Erken tanıda hangi yöntemler kullanılıyor?
S.G. Meme kanserinin oluşması ve klinik bulgu vermesi arasında geçen sürede radyolojik tarama yöntemleri ile meme kanseri erken teşhis edilebilmektedir. Erken teşhis ile hastalığın seyri değiştirilebilir, tedavi seçenekleri artar ve hastalığın sağ kalım süresi uzatılabilmektedir. Örneğin, kanserin yerleşimi, tipi ve boyutuna bağlı olmak üzere, memenin hepsi alınmadan memenin bir kısmının alındığı veya koltuk altı lenf bezlerinin korunduğu cerrahi yöntemleri uygulanabilmektedir. Bu nedenlerle, erken teşhis, hastanın daha sonraki süreçte hayatını etkileyecek kadar önemlidir. Teşhiste kullanılan üç temel standart tarama yöntemi mevcuttur. Bunlar; kendi kendine meme muayenesi, klinik meme muayenesi ve mamografi. Ama bunlar arasında, uzun dönemde meme kanserinden ölüm oranlarını düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlanmış tek test mamografidir.
Tarama yöntemlerinin uygulanan kişi açısından herhangi bir riski veya zararı var mıdır?
A.E. : Rutin takipte mamografi 40 yaşın üzerinde önerilmektedir. Bununla birlikte 20 yaşından sonra her kadının, her ay adet döneminin bitiminden sonra kendisini ayna karşısında muayene etmesini ve 30 yaşından sonra ise bir genel cerraha giderek yıllık rutin doktor muayenesi yapılmalı ve 40 yaşından sonra ise yıllık rutin doktor muayenesine mamografi incelemesini de eklemesi gerekir. Bunlar içerisinde elle muayenenin herhangi bir zararı yoktur. Mamografide teorik olarak bir zarardan bahsedilse de, doğrudan mamografiye bağlı bir zarar veya bir meme kanseri riski ispatlanmış değildir. Mamografi sırasında, normal hayatta 2-3 ayda alınan radyasyon miktarı tek seferde alınmaktadır. Bu, akciğer filmi çektirildiğinde alınan dozlara benzer bir dozdur. Mamografi sırasında, tomografiye göre 25 ila 50 kat daha az radyasyon alınmaktadır. Eğer hasta 40 yaşından küçükse ve ele gelen bir kitlesi varsa, bunu ayırt etmek için ultrasonografi de kullanılmaktadır. MR uygulaması yüksek riskli hastalarda, mamografi ile birlikte kullanılmalıdır. Ultrasonografinin ve MR uygulamasının hastaya bir zararı yoktur. Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki; meme kanserinde esas tarama yöntemi ultrasonografi değil mamografidir. Ultrasonografi meme dokusu yoğun olan hastalarda, mamografiye ek olarak kullanılan bir yöntemdir. Gebelik ve emzirme dönemlerinde ya da erkek hastalarda da ele gelen kitle şikayeti mevcut ise ilk olarak ultrasonografi tercih edilmelidir.
Meme kanserinden korunmak için alınması gereken önlemler var mıdır? Varsa bunlar nelerdir?
S.G.: Meme kanseri risk faktörleri, yaşam tarzıyla ilgili değiştirilebilir riskler ve değiştirilemeyen riskler olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bunlardan yaşam tarzı alışkanlıklarıyla ilgili risk faktörlerine yönelik önlemler alınabilir. Örneğin çok kilolu olmamak, düzenli ve yüksek derecede alkol almıyor olmak, düzenli egzersiz yapmak, sigara içmemek gibi faktörler değiştirilebilir risk faktörleridir. Menopoz sonrası alınan hormonlar ya da doğum kontrol hapları ile ilgili kesin sonuçlar olmamakla birlikte, 5-10 yıldan uzun süreli kullanımları önerilmemektedir. İleri yaş, genetik faktörler, yoğun meme yapısı, bazı ırklar, erken adet görmek, geç menopoza girmek, hiç doğurmamış ya da 30 yaşından sonra doğum yapmış olmak, hiç emzirmemiş olmak ise değiştiremeyeceğimiz risk faktörleridir.
Bu saydığınız risk faktörleri içerisinde genetik faktörler meme kanserinin görülmesinde ne kadar etkili?
S.G.: Bütün meme kanserlerinin % 80- 85’inde aile hikayesi yoktur. Geri kalan kısmın ise %5-8’inde kanıtlanmış genetik bozuklar mevcuttur. Dolayısıyla, ailede meme kanseri olması kişide kesin meme kanseri görüleceği anlamına gelmediği gibi ailede meme kanseri olmaması kişinin korunduğu anlamına da gelmemektedir. Önemli olan, herkesin düzenli kontrollerini yaptırmasıdır. Unutmamalıyız ki meme kanserinde en önemli risk faktörü aslında kadın olmaktır.
Kadınların evde kendi kendilerine yaptıkları meme muayenesi nasıl ve ne sıklıkta olmalı?
A.E. : Kadınlar, her ay, adet döneminin bitiminde kendilerini elle muayene etmelidirler. Hasta menopoza girdiyse, her ayın belli günleri kendisini muayene etmelidir. Elle muayene hastanın kendi meme dokusuna alışmasını sağlar, alıştığının dışında bir şey eline geldiği zaman doktora gitmesi gerekir.
S.G.: Amerikan Kanser Derneği, 20 yaşından itibaren ayda bir kendi kendine meme muayenesini, 30-35 yaşından sonra kendi kendine meme muayenesine, 1-3 yılda bir yapılan profesyonel hekim muayenesini de eklenmektedir.
Meme kanserinin kadınlarda ve erkeklerde görülme oranı nedir?
A.E. : Meme kanseri her 7-8 kadında bir görülürken, bütün meme kanserlerinin içerisinde erkeklerde görülme olasılığı yüzde 1’den daha azdır.
S.G.: Erkeklerde kitle veya diğer muayene bulguları, erken dönemde hemen fark edilebildiği için erken teşhis açısından erkekler daha şanslıdır. Meme kanseri kadınlara göre 100 kat daha az görüldüğü için erkeklerde rutin tarama yapılmamakla beraber ele gelen bir kitle varlığında hemen hekime başvurmalıdırlar. Erkeklerde ilk radyolojik inceleme yöntemi ultrason olmakla beraber şüphe varlığında mamografi de yapılabilmektedir. Ayrıca erkek meme kanserinin genetik bir mutasyonu işaret etme olasılığı daha yüksek olduğu için bu hastaların birinci derece yakınları yüksek risk grubundadır.
Meme kanseri tarama ve tanı yöntemleriyle ilgili doğru bilinen yanlışlar nelerdir?
S.G.: Meme kanseri tarama ve tanı yöntemleri ile ilgili doğru bilinen yanlışlardan ilki, mamografi olmadan sadece ultrason ile incelenme isteğidir. Mamografi etkinliği kanıtlanmış bir tarama testi olup ultrasonografi, sadece 40 yaşından sonra, yoğun meme yapısına ve orta derecede riske sahip olan kadınlarda mamografiye ek olarak tarama amaçlı kullanılabilir. 30-35 yaşının altındaki kadınlarda meme ile ilgili şikâyet ve bulgularda ise ilk kullanılan inceleme yöntemi ultrasonografidir. Ultrasonda şüpheli bir bulgu varlığında radyolog gerekli görürse mamografiyi ultrasona ekleyebilmektedir. İkinci yanlış mamografinin dayanılamaz ağrılı bir işlem olduğu korkusudur. Mamografi sırasında sıkıştırılmadan dolayı hastalar birkaç saniye süren bir ağrı hissetmekle beraber bu dayanılamaz bir ağrı değildir. Üstelik incelemenin doğruluğunu etkilememekle beraber hastanın konforu açısından mamografinin adet sonrası dönemde yapılması ağrıyı daha da azaltmaktadır. Üçüncü yanlış, cillten yapılan iğne biyopsilerinin meme kanserini yaydığı şüphesidir. Bilimsel çalışmalarla iğne biyopsisi sırasında olabilecek hücre yer değiştirmelerinin hastalığın seyrini değiştirmediği gösterilmiştir.
Mamografi işlemi 40 yaşından sonra mı yaptırmalıdır? Daha erken dönemde yaptırması gereken bir grup var mıdır?
S.G.: Kırk yaşından önce, yüksek riskli gruplara tarama amaçlı veya ilk radyolojik değerlendirilmesinde meme kanseri açısından şüpheli olan 30-35 yaşından genç hastalara tanısal amaçlı mamografi uygulanabilir. Kişisel meme kanseri hikâyesi, BRCA 1-2 genetik mutasyonu olanlar ve onların test edilmese de birinci derece yakınları, birinci derece yakınlarında menopoz öncesi meme kanseri hikâyesi olanlar, daha önceki biyopsilerinde yüksek riskli lezyonlar tespit edilenle, 10-30 yaşları arasında göğüs bölgesine yüksek doz ışın tedavisi alanlar yüksek risk grubundadır. Bu kişilere belli kurallar çerçevesinde mamografiye 40 yaş öncesinde başlanabilir. Örneğin, annesinde menopoz öncesi meme kanseri varsa, kızına -10 kuralı uygulanır. Annesi 40 yaşından önce kanser olduysa, kızına 30 yaşından itibaren yıllık mamografi önerilir. Bu yüksek riskli kesimin bazı alt gruplarına, mamografinin yanında yıllık meme MR taraması da önerilmektedir. Ama hiçbir zaman sağlıklı kişilerde, tarama amaçlı mamografiye, 30 yaşın altına başlanmamaktadır.
Memede MR görüntüleme ne zaman kullanılır?
A.E. : Hastada bir kitle görüldüyse kitlenin bazen ameliyat öncesinde değerlendirilmesi veya karşı memenin de değerlendirilmesi gerekebilmektedir. Bazı meme kanseri tiplerinde, yüksek riskli hastalarda mamografiye ek olarak, genç yaşta tanı alan hastalarda, meme dokusu yoğun olan hastalarda meme MR’ı da önerilebilmektedir. Mamografide veya ultrasonografide bir şey görüldüğünde problem çözücü olarak meme MR’ı tavsiye edilebilmektedir. Silikonu olan hastalarda, silikonda bir sorun varsa bunun değerlendirilmesi için meme MR’ı kullanılabilmektedir. Şüphelendiğimiz ancak kesin karar veremediğimiz durumlarda da meme MR’ına başvurulmaktadır.
Biyopsi nedir? Hangi aşamadan sonra yapılmasına karar verilir? Ağrılı, acı veren bir işlem midir?
S.G.: Biyopsilerde, lokal anesteziyle biyopsi alanı uyuşturulduktan sonra özel iğneler aracılığıyla şüpheli olan doku alanından parçalar alınmaktadır. Biyopsilerde lokal anestezi sonrası genellikle hasta acı hissetmemektedir. Şüpheli olan bir bulgudan kesin tanının elde edilmesi için çok önemlidir.
A.E. : Ultrasonografide, mamografide ya da MR’da görülen alanın şüpheli olduğuna karar verildikten sonra, kesin tanının konması için kullanılan bir yöntemdir. Lezyon hangi görüntüleme yöntemi ile görülüyor ise biyopsi için o görüntüleme yöntemi kullanılmalıdır. Eskiden şüphelenilen alan cerrahi biyopsi ile çıkartılıyordu. Cerrahi biyopsiler hastaların meme dokularında deformasyona ve gereğinden fazla doku çıkarılmasına neden olabildiği gibi sonradan gerekli olan cerrahi girişimleri de olumsuz yönde etkileyebilir. Günümüzde ise görüntüleme yöntemleri eşliğinde yapılan biyopsilerle tespit edilen lezyonun cerrahi olarak çıkarılıp çıkarılmamasına karar vermede kullanmaktadır. Bu yöntem hastayı daha az yorar, gereksiz yere anestezi almasını engeller. Biyopside, hastanın konforu korunurken ve işlem sonrasında da günlük hayatına kaldığı yerden devam edebilmesi sağlanmaktadır.
Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.
Periyodik olarak haber bültenimizi size ulaştıralım.
Nesilden nesile hayat bize GÜVEN diyor.
Güven Hastanesi hizmet standartları ile JCI tarafından akredite edilmiştir. JCI şikayet bildirimlerinizi buraya tıklayarak yapabilirsiniz.
Kişisel verilerin korunması ve işlenmesi politikalarına ilişkin aydınlatma metnimize buradan kişisel veri işleme envanteri ve kişisel verilerin korunması politikamıza ise buradan ulaşabilirsiniz.