“Yenidoğan yoğun bakım ünitesi neden önemli?” “Sadece riskli durumlarda mı yenidoğan yoğun bakım ünitesine başvuruluyor?”
Güven Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi Bölümünden Prof. Dr. Didem Aliefendioğlu ile konuştuk.
Anne veya bebeğe ait riskli durumların varlığında, bebeklerin doğum sonrası yoğun bakım ünitesinde izlenmesi gerekebilir. Ancak bazen, gebelikte hiçbir sorun olmasa bile doğumda, solunum desteğine ihtiyaç duyulabilir. Ayrıca doğum öncesinde öngörülmeyen veya beklenmeyen sorunlar da ortaya çıkabilir. Bu durumdaki bebeklerin, doğum odasında uygun müdahaleleri sağlandıktan sonra, yoğun bakım ünitesinde izlenmelerine devam edilmelidir. Çünkü ortaya çıkabilecek sorunlar, her zaman kestirilemeyebilir. Bu nedenle, doğum yapılan bir hastanede, olabilecek riskli durumlara karşı uygun bakımın sağlanabileceği ve tedavinin yapılabileceği bir yoğun bakım ünitesi bulunmalı.
Yenidoğan yoğun bakım ünitesi olmadığı halde, doğumun gerçekleştirilip, doğum sonrasında bebeğin yoğun bakım ünitesi olan bir merkeze sevk edilmeye çalışılması, bebekte kritik öneme sahip bir zaman kaybına sebep olur ve bebek, bu durumun sonuçlarına hayat boyu katlanmak zorunda kalabilir. Bu da bebeğe yapılabilecek büyük bir haksızlıktır.
Yenidoğan yoğun bakım ünitesi; yenidoğan bebeklerde görülmesi muhtemel sorunlara doğru ve hızlı şekilde müdahale edilebilmesi ve ona iyi bir yaşam kalitesi sunabilecek uygun tedavinin sunulabilmesi için hazırlanmış donanımlı ünitelerdir.
Riskli bebeklere en iyi bakım hizmeti sunulabilmesi; yeterli sayıda ve alanında uzmanlaşmış deneyimli bir ekip, tanı ve tedavi amaçlı cihazlar, laboratuvar olanaklarıyla mümkündür. Doktor ve hemşireler, doğru yaklaşım ve bakım kalitesini belirlerken cihazlarsa komplike tedavilerin uygulanmasına ve hastada oluşabilecek zararları en aza indirebilmeye olanak sağlamaktadır.
Bebeklerin kendi solunumlarının yeterli olmaması nedeniyle solunum desteği, yenidoğan yoğun bakım ünitesinin en kritik tedavilerden birisidir. Bu tedavinin sağlanması “ventilatör” adı verilen cihazlarla yapılır ve bu cihazlar, kendi solunumunu uygun şekilde sürdürebilecek hale gelinceye kadar bebeğin hayatta kalmasını sağlar.
“Asfiksi” dediğimiz ve bebeğin daha sonra engelli olarak yaşamını sürdürmesine yol açabilecek bir durumda uygulanan soğutma tedavisi ise hipotermi tedavisi uygulayan cihazlar aracılığıyla sağlanır. Bu tedaviyle bebeğin beyninde oluşabilecek zarar azaltılır. Sarılık olan bebeklerde, “bilirubin” olarak adlandırılan ve kanda arttığı zaman beyni etkileyebilecek maddenin, vücuttan uzaklaştırılmasını sağlayan fototerapi cihazları kullanılır. Bu tedavi yeterli olmadığında kan değişimi yapılabilme olanağı sağlanır. Pnömotoraks yani akciğerin sönmesi durumunda da yoğun bakımda bebeğe tüp takılarak akciğere baskı yapan hava boşaltılır. Bu tedavinin dakikalar içinde yapılması kritik önem taşımaktadır. Pnömotoraks ortaya çıktığı zaman tedavi çok hızlı yapılmazsa hasta kaybedilebilir.
Ayrıca, yoğun bakımda izlenen ve ağızdan beslenemeyen bebekler, damar yoluyla beslenerek yeterli protein, kalori ve sıvı alabilirler. Bu durum bebeklerin hastalıklara karşı güçlü olabilmeleri için çok önemlidir. Yoğun bakımda yapılan ekokardiyografi, elektroensefalografi ve ultrason incelemeleriyse bebeklerin organ fonksiyonlarını yatak başında değerlendirebilmemizi sağlar. Sonuç olarak, yoğun bakımda uygulanan tanısal değerlendirme ve tedaviler; donanımı belirleyen bu cihazlar aracılığıyla sağlanmaktadır. Ayrıca yenidoğan yoğun bakım cihazları bakım kalitesini belirler. Ancak cihazların beklenen yararı sağlayabilmesi ekibin bilgi birikimleri ve deneyimleri ile doğru orantılıdır.
Özetle, hangi bebeklerin izleminde sorun olabileceği veya bu sorunun ne zaman ortaya çıkabileceği her zaman öngörülemeyebilir. Bu nedenle uygun ekip ve donanıma sahip olunmadığı ve kritik tedavilerin yapılamayacağı durumlarda anne, doğum için uygun bir merkeze yönlendirilmelidir. Yani bebek doğduktan sonra değil, anne karnındayken, yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan uygun bir merkeze sevk edilmelidir.
Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde en çok izlenen hasta grubu prematürelerdir. Bu bebeklerin gelişimlerini tamamlayamamaları nedeniyle organ ve sistemleri kolayca zarar görebilir. Uygun bakım sağlanamadığı takdirde, engelli olma ihtimalleri yüksektir. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde; prematüre bebekler, riskli gebeliklerden doğan, risk öngörülmese bile sorunla doğan, sarılık ve enfeksiyonu olan, nöbet geçiren, cerrahi müdahale gerektiren veya metabolik sorunları bulunan bebekler izlenerek gelişmiş tıbbî cihazlar ve cerrahî müdahalelerle tedavileri sağlanır.
Yenidoğan bebeklerde bazen her şey yolunda gibi görünse de doğumda veya doğumdan sonra ortaya çıkan bazı sorunlar gözlenebilir. Örneğin sıklıkla sezaryen ile doğan ve doğum sonrası solunum sıkıntısı ortaya çıkan bebeklerde, anne karnındayken akciğerlerinde bulunan sıvının tam olarak temizlenememesine bağlı ve “ıslak akciğer” dediğimiz bir tablo ortaya çıkabilir. Islak akciğer, bebeğin yatışını hatta solunum desteği verilmesini dahi gerektirebilir. Bazı bebeklerde doğumun ilk saatlerinde, beslenmeye rağmen kan şekerinde düşüklük saptanabilir. Hipoglisemi dediğimiz bu durum, beslenme ile düzeltilemediği takdirde yatış gerektirir.
Yenidoğan bebeklerde sık olarak görülen sarılığın, belli bir düzeyin üstüne çıkması durumunda, fototerapi vermek veya kan değişimi yaparak bilirubin düzeyini düşürmek amacıyla da yatış yapılabilir. Bu iki sorun da uygun tedavi verilmediği takdirde, nörolojik gelişimi olumsuz yönde etkileyebilir. Bebek doğduktan sonra fark edilen, anne karnında veya sonradan başlayan bir enfeksiyon durumunda da bebeğin yatışı yapılarak enfeksiyon tedavi edilir. Diğer bir durum da yaşamın ilk günlerinde yetersiz sıvı alımına bağlı olarak ortaya çıkan dehidratasyondur. Dehidratasyon bebekte böbrek zedelenmesine bile yol açabilir. Sıvı durumunun düzeltilmesi ve elektrolit dengesinin sağlanması da yatış gerektirir.
Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yenidoğan tarama testleri, standart bir tarama uygulaması halindedir. Ulusal Neonatal Tarama Programı kapsamında; topuktan alınan 3-4 damla kan ile fenilketonüri, biyotinidaz eksikliği, konjenital hipotiroidi ve kistik fibrozis olmak üzere dört hastalık taranmaktadır. Bu taramalar, hastalıklara erken dönemde tanı konulduğunda alınacak önlemler sayesinde hastalığın bebeğe verebileceği zararların önüne geçilebilmesi açısından çok önemlidir. Ayrıca, ülkemizde işitme taraması yapılmakta ve işitme kaybının erken saptanması halinde alınacak önlemlerle başta konuşma olmak üzere bebeğin dil gelişimi, öğrenme ve iletişimin olumsuz yönde etkilenmesinin önüne geçilmektedir. Bir diğer tarama yöntemi olan, kalça USG’si ile gelişimsel kalça displazisinin erken dönemde teşhisi yapılmakta ve uygun yaklaşımın sağlanmasıyla hem kozmetik hem de fonksiyonel sorunların gelişmesi önlenebilmektedir. Ayrıca, yenidoğan bebeğin göz muayenesi sırasında kırmızı refle testiyle doğuştan olan kataraktın erken saptanmasını da eklemek gerekir.
Sonuç olarak doğumla başlayan yenidoğan dönemi, kabaca insan ömrünün yaklaşık binde birlik dilimidir. Ancak yenidoğan döneminde yapılacak hatalar tüm yaşamı etkileyebilen sonuçlara yol açabilir. (Ara spot cümlesi olarak da kullanılabilir) Bu nedenle yenidoğan dönemde bebeklere uygun yaklaşım ve bakım olanağının sağlanması çok önemlidir.
Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.
Periyodik olarak haber bültenimizi size ulaştıralım.
Nesilden nesile hayat bize GÜVEN diyor.
Güven Hastanesi hizmet standartları ile JCI tarafından akredite edilmiştir. JCI şikayet bildirimlerinizi buraya tıklayarak yapabilirsiniz.
Kişisel verilerin korunması ve işlenmesi politikalarına ilişkin aydınlatma metnimize buradan kişisel veri işleme envanteri ve kişisel verilerin korunması politikamıza ise buradan ulaşabilirsiniz.