Yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan ve yaşlı bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen belirtiler, sanılanın aksine yaşlılığa özgü ve olağan bir durum değil. Yakın zamana kadar yaşlılığın doğal etkileri olarak görülen ilgisizlik, mental yavaşlama, uyku ve beslenme bozuklukları gibi semptomları uzmanlar, “yaşlılık depresyonu” olarak adlandırıyor.
Titizlikle ele alınması gereken yaşlılık depresyonu tedavisinde aile bireylerinin ve sosyal çevrenin de oldukça etkili olduğu belirtiliyor.
Güven Hastanesi Psikiyatri Bölümünden Uzm. Dr. Ufuk Hamurcu, yaşlılık döneminde görülen depresyonun özelliklerine, tedavi yöntemlerine, depresyonu önlemek için yapılabileceklere yönelik bilgi verdi.
Depresyon genel olarak en az iki hafta devam eden ve hemen hemen her gün süren çökkünlük, mutsuzluk, isteksizlik, değersizlik, yetersizlik, suçluluk hislerinin yoğunlaştığı; hayattan zevk alamama, anlamsızlık, kendini boşlukta hissetme ve bazen de intihar düşüncelerinin olduğu duygudurumlarıyla karakterizedir. Bu zamana kadar yaşlılar için özel bir depresyon tanımının tam olarak yapılmaması nedeniyle uzun bir süre bu belirtilerin yaşlılar için de geçerli olduğu düşünülmüştür. Ancak son yapılan araştırmalarda yaşlılardaki depresif belirtilerin diğer yaş gruplarına göre daha hafif şiddette seyrettiği belirlenmiştir.
Çalışmalar sonucunda yaşlılık depresyonunda çökkünlük hissinin sık görülmediği, belirtilerin daha çok bilişsel ve somatik alanda belirginleştiği, değersizlik ve yetersizlik düşünceleri, geleceğe ilişkin beklentinin kaybolması, isteksizlik, mevcut tıbbi tedavilerin ve ilaçların aksatılması, günlük özbakıma ve hijyene eskisi kadar önem verilmediği belirlenmiştir. Ayrıca yaşlılık depresyonunda unutkanlık, dikkat ve ilgide azalma, mental yavaşlama, sinirlilik, huzursuzluk, uyku ritminde bozulmalar, iştah azalması ve kilo kaybı, başka tıbbi branşlar tarafından tam olarak açıklanamayan fiziksel şikayetler veya ağrılar, sağlık endişesi ve bu yönde davranışlar ön plandadır.
Depresif belirtilerin daha silik ve farklı özellikler içermesi yaşlılık depresyonunun aile üyeleri ve doktorlar tarafından gözden kaçmasına neden olabiliyor. Yaşlılığa ait fizyolojik değişikliklerin depresif belirtilerle karıştırılması sonucunda yaşlılık dönemi depresyonu gözden kaçmakta ya da tanısı geç konmaktadır.
Yaşlılık; birçok kronik ve nörodejeneratif hastalıkların başladığı, fiziksel kısıtlılıkların arttığı, immün direncin azaldığı, bilişsel ve zihinsel fonksiyonların yavaşladığı bir dönemdir. Yaşlılık döneminde dikkatimiz ve konsatrasyonumuz azalır, bellek ve hafıza fonksiyonlarımız zayıflar. Çevremizde olup bitene ilgimiz, ortama uyumumuz ve adaptasyon yeteneğimiz bozulmaya başlar.
Yapılan çalışmalara göre ülkemizde yaşlı bireylerde depresyon sıklığı yüzde 2 ile 10 arasında değişmektedir. Bu oran bakımevlerinde kalan yaşlılarda yüzde 40’lara çıkmaktadır. Semptomların şiddeti değerlendrildiğindeyse tüm yaşlılık dönemi depresyonlarının ortalama yüzde 50’sinin hafif, yüzde 40’ının orta ve yüzde 10’unun ağır düzeyde seyrettiği görülmüştür. Maalesef yaşlılık dönemi depresif semptomlarının en az yüzde 40 ile 60’ının atlandığı veya tanısının konulamadığı düşünülmektedir.
İleri yaş, kadın olmak, bekar olmak, yalnız ve izole yaşamak, kötü ekonomik şartlar, emeklilik, sosyal statü kaybı, sosyal aktivite ve uğraşlardan uzak olmak yaşlılık döneminde depresyon gelişim riskini artıran faktörler arasında gösterilmektedir. Ayrıca fiziksel kısıtlılık ve yaşamını başka insanların desteğiyle idame ettirmek, hızla değişen teknolojiye adapte olamamak, bilgi ve beceriden geri kalmak, eş veya yakınlarının ölümü veya evden ayrılması, huzurevinde kalmak da yaşlı bireylerde depresyona neden olabilmektedir.
Yaşlı bireylerin çoğunda bir veya daha fazla kronik hastalığın varlığı günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmelerini zorlaştırmakta ve başkalarının yardımına ihtiyaç duymalarına sebep olabilmektedir. Bu durum yaşlı bireylerin kendilerini yetersiz ve yakınlarına yük olan kişiler olarak algılamalarına yol açarak depresyon riskini artırmaktadır.
Alzheimer, demans, parkinson hastalıkları, beyin ve damar rahatsızlıkları, felç gibi nörolojik hastalıklar, kanser, koroner kalp, diyabet ve tiroid hastalıkları, kronik ağrılar depresyon gelişme riskini artırmaktadır. Çeşitli tıbbi sebeplerle çok sayıda ilaç almak, geçmiş dönemlerde psikiyatrik ilaç kullanmak, kaza geçirmek veya düşmek, yetersiz beslenmek, düzensiz uyku, uzun süre hastanede tedavi görmek diğer risk faktörleridir.
Yaşlılık dönemindeki depresif hastaların psikiyatri dışında birçok tıbbi branşa başvurmaları dikkat çekmektedir. Bu bireylerin yarıdan fazlası başka tıbbi gerekçelerle çok fazla sayıda ilaç kullanmaktadır. Ayırca depresyonu olan yaşlı bireylerin herhangi bir sebeple hastaneye yatırılarak tedavi altına alındıklarında yatış sürelerinin depresyonu olmayanlara göre en az iki kat uzun olduğu ve tedavi maliyetlerinin çok arttığı tespit edilmiştir. Çalışmalar, kronik depresyonu olan ve tedavi edilmeyen yaşlı bireylerin, kronik depresyonu olmayanlara göre, kardiak ölüm, kanser ve inme geçirme oranlarının en az iki kat fazla olduğunu göstermektedir.
Unutkanlık, dikkat dağınıklığı, uyku sorunları, içe kapanma, aşırı yorgunluk ve isteksizlik, karar vermede zorluk, başka tıbbi branşlarca açıklanamayan fiziksel yakınmalarda artış, günlük özbakımını ve temizliğini aksatma, sürekli durgun ve kederli olma, aşırı endişe, sağlık kaygısı, tedavilerini aksatma, ilaçlarını kesme, iştahsızlık, beslenme sorunları, intihar düşüncesi, gerçek dışı düşünceler ve davranış sorunları gözlemlendiğinde hemen bir hekimden yardım alınmalıdır.
Genç ve erişkinlerde depresyon tedavisi hakkında birçok araştırma mevcutken yaşlılıkta ortaya çıkan depresyon tedavisi verileri daha kısıtlılıdır. Çogu zaman hafif ve orta derecede depresyonu olan yaşlı bireylerin ayakta tedavi edilmesi yeterli olmaktadır. Ancak sosyal destekten uzak ve yalnız yaşayan yaşlı bireylerde orta-ağır şiddette depresyon tablosunun varlığında ve hastanın tedaviye uyum sağlamaması durumunda tedavinin hastaneye yatış yapılarak sürdürülmesi gerekir.
Depresyon tedavisinde, antidepresan ilaçlar ve çeşitli psikoterapiler oldukça etkindir. Yaşlı bireylerde depresyon tedavisine başlanmadan önce bireyin kronik hastalıkları, kullandığı ilaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri araştırılmalıdır. Gerekli görülürse diğer hastalıklarını takip eden hekime, antidepresan başlanmasında sakınca olup olmadığı sorulmalı hatta hekimlerin onayları alınmalıdır. Tedaviye daha geç yanıt verildiği, günlük tedavi dozlarının genç ve erişkinlere göre daha az dozlarda tutulması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. İlaç kullanımı sırasında düşme, hiponatremi, ilaçların ani kesilmesine bağlı halsizlik, sersemlik, uykusuluk,baş ağrısı, anksiyete, huzursuzluk, üst gastrointestinal sisteminde kanama riski görülebilir. Bu konuda hasta ve yakınları detaylı bilgilendirilmeli, hastalar kısa aralıklarla kontrol edilmelidir. Antidepresan tedavisine cevap verilmesi üç ile sekiz haftaya kadar uzayabilir. İyileşme sağlandıktan sonra da tedavinin en az 9-12 ay sürdürülmesi önerilmektedir.
Yaşlılık depresyonu tedavisinde aile desteği oldukça önemlidir. Aile bireylerinin de tedaviye dahil edilmesi, mevcut ekonomik veya barınma gibi temel sorunların çözümü, fiziksel ve sosyal aktivitelerin planlanması tedavi sürecinde önemli rol oynamaktadır.
Yaşlı bireylerin keyifsiz, neşesiz, durgun veya aksi olması genellikle aile üyeleri ve çevresindeki insanlar tarafından yaşlılığa özgü doğal bir durum olarak algılanır. Yaşlı bireyler psikolojik durumlarından çok bahsetmezler. Genellikle bedensel yakınmlarını ön plana çıkarırlar. Bu nedenle tanı konmayan ve tedavisine başlanamayan hasta oranı çok yüksektir. Aile bireylerinin yaşlılığa özgü depresif semptomlar konusunda farkındalıkları yüksek olmalıdır. Özbakımlarına, beslenmelerine dikkat etmeli, mevcut hastalıklarına yönelik ilaç kullanımlarını, tetkik ve kontrollerini aksatmamalarını sağlamalıdırlar.
İyileşmek zaman almaktadır ve aileler bu durumdan dolayı sabırlı olmalıdır. Hoşgörülerini, merhametlerini, minnetlerini ve saygılarını onlardan esirgememelilerdir. Yaşlı bireyler, yakınları tarafından değerli ve önemli olduklarını hissettiklerinde depresif semptomlarla daha kolay baş ederler. Aile üyelerinin yaşlı bireylerin anılarını ve deneyimlerini paylaşmasına teşvik eden davranışları değerlilik duygusunun artmasını sağlayarak depresyonun iyileşmesine katkı sağlayabilir. Ayrıca sosyal etkinliklere ve ortamlara katılım konusunda teşvik edici olmalı, yaşadığı çevredeki kısıtlılık yaratan koşulların mümkün olduğunca düzeltilmelidir.
Düzenli aralıklarla yaptırılan check up ve muayeneler alzheimer, demans, parkinson, beyin damar hastalıkları, tiroid, diyabet ve kanser gibi kronik hastalıkların erken tanı ve tedavisini mümkün kılmaktadır. Kronik hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi yaşlılık döneminde depresyon riskini azaltır.
Egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, uyku düzenine dikkat etmek, insan ilişkilerini canlı tutmak, kurs, dernek, kulüp gibi sosyal etkinliklere katılmak ve sürdürmek de depresyonu önlemede etkili faaliyetler olarak sıralanabilir.
Sağlık rehberimizden içerikler görüntüleyin.
Periyodik olarak haber bültenimizi size ulaştıralım.
Nesilden nesile hayat bize GÜVEN diyor.
Güven Hastanesi hizmet standartları ile JCI tarafından akredite edilmiştir. JCI şikayet bildirimlerinizi buraya tıklayarak yapabilirsiniz.
Kişisel verilerin korunması ve işlenmesi politikalarına ilişkin aydınlatma metnimize buradan kişisel veri işleme envanteri ve kişisel verilerin korunması politikamıza ise buradan ulaşabilirsiniz.